Likidite Oranı Nedir? Nasıl Hesaplanır?
Bir varlığın kolay ve hızlı bir şekilde nakde dönüştürülebilirliği “likidite” kavramı ile ifade edilir. Yüksek likiditeye sahip olan varlıkların, piyasa koşullarından bağımsız olmak kaydıyla hızlı bir şekilde ve herhangi bir kayıp olmaksızın nakde çevrilmesi mümkündür. Hisse senedi ve devlet tahvili gibi menkul kıymetler yüksek likiditeye sahip olmakla birlikte gayrimenkuller daha düşük likiditeye sahiptir. Bunun nedeni, bu tür varlıkların nakde dönüştürülmesinin daha uzun sürmesi ve bu esnada değer kaybına uğrama riski bulunmasıdır.
Özellikle finansal istikrar ve acil nakit ihtiyaçları söz konusu olduğunda likiditenin ne kadar önemli olduğu açıkça görülebilir. Piyasaların volatil olduğu ya da ekonomik belirsizliklerin hakim olduğu dönemlerde, pek çok yatırımcı için en önemli öncelik likiditedir. Çünkü bu sayede nakit akışının sürekliliği sağlanabilmekte ve ani piyasa değişikliklerine hızlı bir şekilde yanıt verilebilmektedir.
Likiditenin sağladığı diğer bir avantaj ise yatırımcıların portföylerini çeşitlendirip riski dağıtmasına imkan sunmasıdır. Bir varlık ne kadar likitse, piyasada kabul görmesi ve yatırımcıların ilgisini çekmesi olasılığı o kadar yüksektir. Bu nedenle, yatırım stratejileri belirlenip finansal planlamalar yapılırken öncelikle varlıkların likidite seviyelerini dikkate almak gerekir. Bu doğrultuda, yatırım kararlarında likiditenin rolünün, özellikle kısa vadeli finansal hedefler ve nakit yönetimi stratejileri açısından belirleyici olduğu açıkça ifade edilebilir.
Likidite Oranı Nasıl Hesaplanır?
Likidite oranı temel olarak bir şirketin kısa vadeli borçlarını karşılama kabiliyetini ölçmeyi sağlar. Cari oran, asit-testi oranı (hızlı oran) ve nakit oranı en yaygın likidite oranları arasında sayılabilir. Bu oranlar çoğunlukla şirketin dönen varlıklarının kısa vadeli yükümlüklere bölünmesi yoluyla hesaplanır.
Cari oranı hesaplama için aşağıda yer alan formül kullanılabilir. Elde edilen oran, şirketin cari varlıkları kullanarak bir yıl içinde vadesi gelen borçlarını ödeyip ödemeyeceğini gösteren bir değer olacaktır.
Cari oranı= Cari Varlıklar / Kısa Vadeli Yükümlükler
Likidite oranlarının detaylı bir şekilde analiz edilmesi, finansal analistlere ve yatırımcılara, şirketlerin mali sağlığına ilişkin kritik bilgilere erişme imkanı sağlar. Cari orana göre asit-testi oranının daha katı bir ölçüm sağladığı bilinir. Bunun nedeni, asit-testi oranının nakit, alacak hesapları ve kısa vadeli yatırımlar gibi en likit varlıkları şirketin kısa vadeli yükümlülüklerine bölme yoluyla hesaplanmasıdır. Şirketin stok gibi daha az likit varlıkları hızlı bir şekilde nakde çevirmeden borçlarını ödeyebilme yeteneğini ölçen bu hesaplamanın formülü aşağıda yer almaktadır:
Asit-testi oranı= (Nakit + Alacak Hesapları + Kısa Vadeli Yatırımlar) / Kısa Vadeli Yükümlülükler
Şirketin en likit varlıklarını dikkate alan ve bu varlıkların anında mevcut borçları karşılayıp karşılamayacağını gösteren ise nakit oranıdır. Nakit oranı genellikle asit-testi oranından daha düşük çıkmakta olup bunun nedeni alacak hesaplarının ve diğer hızlı dönüştürülebilir varlıkların hesaba katılmamasıdır. Nakit oranı hesaplamak için kullanılacak formül şu şekildedir:
Nakit oranı= Nakit ve Nakit Benzerleri / Kısa Vadeli Yükümlülükler
Bu oranlar, özellikle likidite krizleri ve finansal istikrarsızlık dönemlerinde, bir şirketin anlık ve kısa vadeli ödeme gücünü değerlendirme noktasında kritik bir rol üstlenir. Yüksek likidite oranları, şirketin finansal esnekliğine ve kısa vadeli mali yükümlülükler karşısında dirençli olduğuna işaret eder. Düşük likidite oranları ise potansiyel likidite sıkıntılarının ve mali risklerin habercisi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle likidite oranlarının sürekli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi son derece önemlidir.
Likidite Krizi Nedir?
Bir şirketin ya da ekonominin mevcut nakit akışının, yükümlülükleri karşılama konusunda yetersiz kalması likidite krizi olarak adlandırılır. Likidite krizi genellikle kredi daralması, piyasadaki güven eksikliği ve ani sermaye çıkışı gibi durumlardan kaynaklanır. Likidite krizi nedeniyle şirketler operasyonlarını sürdüremeyebilir ya da borçlarını zamanında ödeyemeyebilir. Bunun sonucunda finansal istikrarsızlık ya da iflas gibi istenmeyen durumlar yaşanabilir. Ekonomik likidite krizi ise geniş çaplı finansal zorluklara ve kredi erişiminin sınırlandırılmasına neden olabilir.
Diğer yandan likidite krizinin etkilerini hızlı ve yaygın bir şekilde hissetmek mümkündür. Bunun sonucunda ise hem finansal piyasaların işleyişi hem genel ekonomik istikrar bozulabilir. Likidite krizi sırasında şirketler yatırım harcamalarını azaltma, işten çıkarma yapma ve yeni projeleri erteleme gibi kararlar alabilir. Bu aynı zamanda, ekonomik büyümenin yavaşlayacağı anlamına gelir. Ayrıca, işsizlik oranlarında artış görülebilir.
Bunların yanı sıra gerek bireyler gerek işletmeler için borç finansmanının maliyetinde artış söz konusu olabilir. Çünkü kreditörlerin talep ettiği faiz oranları yükselebilir ya da kredi vermekten kaçındıkları görülebilir. Uzun süren likidite krizleri genellikle tüketicinin de yatırımcının da güveninin sarsılmasına ve önemli bir ekonomik durgunluk yaşanmasına neden olabilir. Mali piyasalarda likiditeye olan güvenin azalması sonucu sermaye piyasalarındaki işlem hacmi düşebilir ve varlık fiyatlarında volatilite artabilir. Sonuç olarak merkez bankaları ve finansal düzenleyiciler, likidite sağlayıp piyasalarda yeniden güven tesis etmek için genellikle politika araçlarına başvurmak zorunda kalır. Bu araçlar arasında faiz oranlarının düşürülmesi, finansal kuruluşlara kredi sağlanması ve varlık alım programları sayılabilir.
Hizmetlerimiz
İletişim Bilgileri
Blog Yazılarımız